26 Ocak 2016 Salı

Yeniden Başlarken,

Aslında her şey çok önce başlamıştı bile..

Herkesin hayatında sanatın bir dalı olmalı bence, ucundan kenarından bile olsa sürtünmeli insan. Bir şeyler tasarlamalı, bir şeyler üretmeli, bir şeyler çizmeli ya da yazmalı…

2004 yılında fotoğrafa başlama arzum, şu anda 9 yıllık eşim ile tanışmama vesile oldu. Gerçi onca gezi, eğitim ve alınan makine ve lenslere rağmen bir arpa boyu yol alamadım ama iyi bir fotoğraf eleştirmeni oldum bence..:)

Çocukluğumdan beri kesip biçmeyi severdim aslında, babaanemin anneme bıraktığı yadigar dikiş makinesi ile neler dikmedik ki… Sonra, beni sonradan tanıyanlar belki inanamayacak ama, danteller, kazaklar ördüm, kanaviçeler işledim, ilk okulda ve orta okulda. Ama lise ve hele ki üniversitede, elime almayı bırakın, yakınlarından bile geçmedim.

2011'de neden ben de birşeyler çizemiyorum dedim ve Belediyenin cumartesi tam gün olan resim kursuna başladım. Kalemi kağıdı elime aldım ve çizdim. Resim öğretmenim bir yeteneğim olduğunu söyledi ancak küçük bir bebeği olunca insanın iş dışında tam gün kaybolma lüksü olmuyor ne yazık ki, toplasam 8-10 gün gitmişimdir o kursa, hala içimde bir yerlerde...



2012’ye geldiğimde başka birşeyler dürtmeye başladı, Mimar Sinan mezunu bir kardeş ve Bilgi’de okuyan başka bir kardeş de var olunca insanın hayatında, kendimizi defter diker bulduk.

Önce kağıtları renklerle tanıştırdık, bu işi eşim ve o zaman 3 yaşında olan oğlum üstlendi. Sonra ortaya çıkan eserlerini kestik kapak yaptık, diktik; kimi zaman işleme yaptık, kimi zaman dantel kullandık.

Sağda solda bulduğumuz tüm nesnelerden defter yapmaya başladık,  artan kumaş parçaları, swarovski taşları, düğmeleri, çuvalları, kullanılmayan deri çantaları ve kot pantolonları... Ne bulduysak defter yaptık. Her bir defter kendine has oldu, bazılarının benzer eşi bile yoktu..



Tüm yaptıklarımızı ilk kez Bilgi Üniversite’nin bahar şenliğinde satışa çıkardık ve büyük bir ilgi gördük. İşten sonra sabahlara kadar defter yaptık günlerce. O kadar beğenildi ki, defterleri alanlardan bazıları imza bile istedi…J Ne hoş günlerdi... O kadar çalıştık, uykusuz kaldık ama hiç offf demedik. İnsan sevdiği işi yapmalı derken, boşuna değil gerçekten.




Başka satış kanalları bulduk, özel siparişler aldık, derken işimizi geliştirmeye başladık ama sonra Mimar Sinanlı, Almanya’ya yükseğe gidince, kanadı kırılmış kuş misali kalakaldık. Bu iş de yarım kalmıştı işte..

Ama inanıyorum, tüm bu yarım kalmışlıklar, bir gün bir şeyde toplanacak ve patlayacak. O günü bekliyorum ben de, diğer başka yarım kalmışlıklar biriktirerek şimdi…

Sizin de var mı hayatınızda yarım kalmış şeyler? Yazın buraya dökün içinizi, belki başka bir şekilde can bulur, yeniden yeşerir.

Bir yerde okumuştum, her yılın ilk ayının sonuna kadar, yeni yıldan beklentilerinizi her sabah kalktığınızda bir yerlere yazın, adaçayının yapraklarını yakıp hem evinizin içini hem de ruhunuzu tütsüleyin diyordu.

Yazıyorum işte, ocak ayı bitmeden yazıyorum. Hadi siz de elinizi çabuk tutun ve yazın; sadece kendiniz için yazın, biraz bencil olmanın kimseye bir zararı olmaz ki? İster buraya, ister başka bir yere ama mutlaka yazın.

Sevgiyle...



Hiç yorum yok: