4 Mart 2016 Cuma

ARAFTAYIM.

Yaşamla ölüm,
Ölümle yaşam arasındayım,
Araftayım...
Yorgunum uyuyamıyorum,
Karıştım doğrulamıyorum.
Ölümü çıkarmalıyım yaşamak için,
Dinlenmek için uyumalı...
Ya tekrar doğrulmaya,
Ne yapmalı bu karanlığa?
---

Annemi öldürürdüm düşlerimde. Ölse ne kadar üzülürdüm acaba, diye düşünürdüm. O kadar inandırırdım ki kendimi en sonunda gözyaşlarına boğulurdum, salya sümük ağlardım dakikalarca, başıma ağrılar girerdi. Sonra kızardım kendime ve bu saçma hayal gücüme.

Bu sahte ağlamalardan sonra bir gün gerçekten öldü annem...

18'imi dolduracaktım. İyi bir üniversite kazanmıştım. İlk yılımdı ve herşey yolunda gibiydi. Sömestr tatilimde annemi alıp zorla alışverişe süreklemiştim. Alışverişi pek sevmezdi. Sürekli kıyafet almamı çok anlamsız bulurdu. Aslında o, yaptığım birçok şeyi anlamsız bulurdu, gezmeyi, eğlenmeyi, arkadaşları. Onun için hayatın anlamı neydi, hiç öğrenemedim.

Elimizde paketlerle, günlerdir yağan karın neden olduğu buzlu kaldırımda güçlükle yürürken ve bizi eve götürebilecek bir taksi ararken, birden ayağı kayan annem yola düştü, o anda hızla geçen otobüsün önüne. Birşey anlamadan annemin dağılan sarı saçlarının kanla beraber buzlu yola yayıldığını gördüm. Boylu boyunca yatıyordu yerde ve poşetler hala elindeydi. Hiç kıpırdamıyordu, yüzü de gözükmüyordu.

İnsanlar bağrışıyordu. Mahşer gün gibi derdi annem böyle kalabalık görünce. Şimdi o mahşerde başrolde kendisiydi.Ambulans gelene kadar öylece yattı yerde. Ben ise başucunda diz çökmüş, ne onu yerden kaldırabilecek gücüm vardı, ne de ağlayacak. Öylece bekledim. Etraftaki sesler, sadece uğultu geliyordu bana, - Nefes almıyor mu? - Ölmüş mü? - Annesine gözlerinin önünde mi otobüs çarptı? gibi birçok anlamsız uğultu.

Ne kadar sürdü bu bilmiyorum. Kendime gelir gibi olduğumda, ambulansın içinde oturduğumu farkettim. Yanımdaki sedyede annem yatıyordu. İnliyordu. Bir ara gözlerini açıp bana öylece baktı. Beni görebiliyor muydu, bilmiyorum. Ama ben gözlerinin yeşilindeki daha da derinleşen acıyı görüyordum. Birşeyler demek ister gibiydi ama diyemedi. Çektiği acı mı buna izin vermedi, gözlerinin açık kalmasına izin vermediği gibi.

Ambulansın acı sesi, kulaklarımı deliyordu. O sesi bastırıp Tanrı'ya sesimi duyurabilmek için var gücümle bağırdım - Allah'ım onu benden alma - diye. Ama ambulansın sesi benden daha güçlüydü, kimseye duyuramadım sesimi.

Şimdiye kadar düşlerimde defalarca ölümüne şahit olduğum ve arkasından sahte gözyaşları döktüğüm annem şimdi gerçekten ölüyordu. Gözlerime bakıp, bişeyler söylemek istediğinde - Beni sen öldürdün. - mü diyecekti bana yoksa?

Hastaneye vardığımızda annemi yoğun bakıma aldılar. Ertesi gün doktor, yorgun bedeninin daha fazla dayanamadığını, yaptıkları ameliyatın başarısız olduğunu ve onu kaybettiğimizi, söyledi...

İnsan sevdiğini kaybedince nasıl olur, bilmezdim. Hem de o kişiyi çok sevdiğini anlayamadan, ona doya doya sarılamadan, bir kez olsun - Seni çok seviyorum. - diyemeden kaybedince, nasıl hissederdi ki insan? Bilmezdim önceden ama öğrendim ben.

Büyük ve kapkaranlık bir boşlukta sürekli düşüyorum şimdi, elimden tutan yok. Kalbimden ve beynimden ateşler çıkıyor ve ben sadece karanlıkta düşüyorum, düşüyorum... Ne kadar derine? Bilmiyorum.

Bir yerde okuduğum bir yazı aklıma geliyor - Hayatta yaptığımız herşeyi biz seçiyoruz ve sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyoruz.- yazıyordu. O halde, gerçekten ben mi seçmiştim annemin ölümünü? Bilmiyorum.

Karanlığımın içinde tüm sorularımın cevapları kayıp çünkü...



Not: Bu resmi, internette rasgele buldum. Kim tarafından yapılmış bilmiyorum ama hikayemle çok örtüştüğünü düşündüğüm için kullanmak istedim. Olur da, bir gün görürse, şimdiden özür dilerim. Bu notumu da kendisinden izin isteğim olarak kabul ederse mutlu olurum.

 

Hiç yorum yok: